Karar ver!
Edebiyat tarihçileri ve edebiyat bilimciler, yazarların hikayelerini kurarken verdikleri kararları incelemek için, hikayeye bazı sorular sorar ve sorulara buldukları karşılık üzerinden hikayenin analizini yani bilimsel okumasını yaparlar. Hatta bu incelemelerde tekrar eden bazı öğeler fark ettiklerinde, bu tekrarlardan ve ortak rutinlerden kuramlar ve akımları yaratırlar. Yazarın üretim süreci ve tekniği bu sayede isimlendirilir.
Bu içerikte, ''Edebiyat bilimciler eserleri incelerken bu soruları soruyorsa, yazarlar neden ön hazırlığında hikayeyi kurarken bu soruları sorarak, karar vererek başlamasın?'' Sorumun yanıtını sizlerle paylaşıyorum.
Karar Vermek Ne Demek?
Kısaca senaryonun ön hazırlık sürecini bir gözden geçirelim istiyorum. Başlangıç aşamasında bizim de ilk yaptığımız şey soru sormaktı ve ilk sorumuz şuydu;
Derdim ne?
Yani neden yazıyorum, neden bunu insanlar görsün, izlesin istiyorum ya da okusun istiyorum?
Derdimizi ortaya koyduktan sonra da şunu soruyorduk;
Fikrim ne?
Yani bu derdi insanlara nasıl anlatacağımıza karar veriyorduk. Bir stil belirliyor, dilimizi, tavrımızı, üslubumuzu yaratıyorduk. Okuyucu ya da izleyiciye neler hissetireceğimizi, konuyu neresinden görmelerini sağlayacağımızı, neyi nasıl değiştireceğimizi, ne açıdan etkileyeceğimizi düşünüyorduk.
Hikaye yazma işine de yine bu soruları sorarak başlıyoruz. Ama hemen ardından bir dizi soru daha sormamız gerekiyor kendimize;
Kim, Kime, Nerede, Neyi, Hangi Araçla (Ne Vasıtası İle), Neden ve Hangi Tavırla, Hangi İfade Biçimiyle, Ne Zaman, Nasıl Bir Bakış Açısı ile Anlatacak?
Bu aşama, hikaye kurmaya başlamaktan bir adım öncesi. Yani ''Kim, Kime, Nerede, Ne yaptı?'' demiyoruz. Bunları hikayeyi kurarken soracağız. Şu an sorduklarımız;
''Ben bu hikayeyi nasıl anlatacağım?'' sorusuna cevap bulmak için sorduğumuz sorular. Bulduğumuz her bir yanıtla, nasıl anlatacağımıza dair bir karar vermiş oluyoruz.
Hikayenin ön hazırlığı dediğimiz yer zaten karar verdiğimiz yer. Hikayeyi yazmaya başladığımızda bu kararları uygulamaya başlamış oluyoruz.
Dolayısıyla ''Karar Vermek'', bu soruları sormak ve yanıt vermek demek. Verdiğimiz her bir yanıt, aslında bizim bu hikayeyi nasıl anlatacağımıza dair bir karar.
Bu çok basit görünen sorulara cevap bulduğumuzda, yani karar verdiğimizde, hikayenizin hangi akımın etkisinde ve hangi kuramın çerçevesinde değerlendirilebileceğini, yani ışığı içeri hangi pencereden davet edeceğini de belirlemiş oluyoruz. En önemlisiyse, türümüzü, temamızı, ifade biçimimizi ve anlatıcımızı belirlemiş oluruz.
Bu sorulara yanıt vermenin, üretim şeklimize ve ürettiğimiz işin Tür - Tema - Akım ilişkisi çerçevesinde yarattığı etkiye en güzel örnek sanırım Polisiye Roman'ların, daha doğrusu ürün çeşidi ne olursa olsun Polisiye hikayelerin bugün geldiği yer olacaktır.
Polisiye hikayeler çok uzun yıllar sadece Kim? daha doğrusu Kim Yaptı? Sorusunu yaratacak şekilde yazıldı. Okuyucuyu da bu sorunun yanıtını verecek olmanın vaadiyle sonuna kadar tuttu. Sonra bir gün Neden? daha doğrusu Neden Yaptı? Sorusu devreye girdi ve her şey değişti. Hatta zamanında Kim Yaptı? Sorusunun cevabıyla ulaştığımız Antagonist (Sebep Olan) karakterlerin Protagoniste (Maruz Kalan) dönüştükleri, Neden Yaptı? sorusuna yanıt gösteren yeni hikayeler ya da devam hikayeleri yaratılmaya başlandı. Hatta yaşanmış tek bir olayı bir kaç farklı açıdan anlatan, yani hem maruz kalanın hem de maruz bırakanın açısından anlatan çapraz kurgulu hikayeler yaratılmaya başladı.
Kötü karakterleri kötü yapan sebeplerin derinine inmeye başladık. Düşünün, tek bir yeni soru, bambaşka bir akım yarattı. Ürünlerin derdi de tavrı da değişti. Karakterler giderek birden fazla boyuta sahip olmaya başladı. Yeni türler, yeni temalar ve yeni bir akım yaratılmış oldu.
Peki Tür Nedir? Tema Nedir?
Bu arada Tür ve Tema arasındaki farkı çok kısaca açmak istiyorum. Senaryoyu çalışırken de bunu sıklıkla söylüyordum. Türlere ve temalara göre bir ayrım gözetmekten, sınıflandırmaktan hoşlanmıyorum.
Bu sebeple Tür'ün karşılığı benim dilimde ''Tavır, Üslup, Dil'' gibi karşılıklara denk geliyor. Nasıl bir dil ve tavır kullanmak istiyoruz?
Şairane bir dil mi? Esprili, mizahi bir tavır mı? Trajedi mi yaratmak istiyoruz? Masalsı bir anlatım mı hayal ediyoruz? Bunlara karar vermek bize insanların Tür olarak sınırlandırdığı öğelere benzer şeyler üretmemiz konusunda yardımcı oluyor. Bir karşılık bulmamızı sağlıyor. Bu sayede Şiir, roman, öykü, tiyatro oyunu, komedi, trajedi, melodram, fars gibi türlerden birinde yazdığımızı söyleyebiliyoruz. Evet. Ama yine de tür ve tema kısıtlamalarını çok savunamıyorum. Bir şey ya siyahtır ya beyaz diyemeyiz yaratıcı bir üretimin içerisindeyken. Özellikle içinde bulunduğumuz çağ, her şeyin giderek grileştiği bir çağ.
Tema'da benim dilimde ''Dert ve Mesele'' ye karşılık geliyor. Hangi meseleye eğiliyoruz? Ne konuda bir şeyler söylemek gibi bir derdimiz var? Bunları düşündüğümüzde, bu derdi anlatmak arzusuyla yazdığımızda, oluşum romanı (kadın, kuir, sömürgecilik sonrası) gazel, sone, gotik, şehir gotiği, kaside, toplumsal sorun romanı, köy romanı, polisiye, mistik gibi temalardan birinde yazdığımızı söyleyebiliyoruz.
Tür ve Tema konusunu ilerleyen içeriklerde daha detaylı açacağız ve Tür - Tema - Akım ilişkisi altında inceleyeceğiz.
Soruları sorduk, yanıtladık, karar verdik. Peki bu kararlar bize neyi verecek?
Karar verdikten sonra sorular bizim için hikayemizi kurmamıza yardımcı birer öğeye dönüşür.
Başlangıç Ögelerimiz Nelerdir?
Kim, Nerede, Kime, Ne yaptı? + Kiminle?
Olay Örgüsü Öğelerimiz Nelerdir?
Nereden Başlasam? Nasıl Anlatsam?
3 Perdeli Hikaye Kurgusuyla mı?
1 Prolog + 1 Epilog ve 3 Perde ile toplam 5 Perdede yaratılan kurguyla mı anlatsam?
Prolog ve Epilog yazımına 5 perdeli hikaye kurgusu içeriğinde detaylıca değineceğiz.
Ayrıca 7 perdeli, In Medias Res, Fichtean Döngüsü, Dan Harmon'nın Hikaye Döngüsü gibi stilleri de ilerleyen bölümlerde inceleyeceğiz.
Karakter Yaratımı Öğelerimiz Nelerdir?
Kimin Kiminle Ne Derdi Var? - Peki Ama Kim Bunlar?- Neden'leri ne?
Protagonist (Maruz Kalan) + Antagonist (Sebep Olan) + Yardımcı Karakterler
Hemen küçük bir hatırlatma;
Antagonist, kurguda, ana karakteri (protagonist), engellemekle yükümlü kişidir. Karşı kişi ya da Muhalif düşman olarak da bilinir. Asıl karakterin zıttıdır.
Bu zıtlık artık siyah-beyaz gibi olmak zorunda değildir. Hatta bir karakter ne kadar gri ise o kadar gerçektir. Bunun da detayına önümüzdeki diğer bölümlerde değineceğiz.
Mekan Yaratımı Öğelerin Nelerdir?
Olaylar Nerede geçsin?
Anlatıcı ve İfade Biçimi Öğelerin Nelerdir?
Kim Anlatsın? - Nasıl Anlatsın? Nasıl bir Tonla ve Nasıl bir Dille Anlatsın?
Önümüzdeki günlerde, İfade Biçimleri ve Anlatıcı başlığı altında çok daha detaylı inceleyeceğimiz bu öğelere kısaca değinmek istiyorum. Ele alacağımız ifade ve anlatıcı çeşitleri şu şekilde;
İfade Biçimleri başlığı altında ALEGORİ, KAFKAESK, PİTORESK anlatımı daha detaylı olarak ele alacağız.
Ayrıca Türkçe kaynaklarımızda yer alan;
Betimleyici Anlatım
Öyküleyici Anlatım
Öğretici Anlatım
Açıklayıcı Anlatım
Tartışmacı Anlatım
Kanıtlayıcı Anlatım
Coşku ve Heyacana Bağlı (Lirik)Anlatım
Destansı(Epik Anlatım)
Emredici Anlatım
Düşsel(Fantastik) Anlatım
Gelecekten Sözeden Anlatım
Söyleşmeye Bağlı Anlatım(Diyalog)
Mizahi Anlatım
gibi anlatım çeşitlerini de kısaca gözden geçireceğiz.
Şimdilik bizim ana odağımızda yer alacak benim kişisel bir tercihten dolayı üzerine çalıştığım;
ALEGORİ, KAFKAESK, PİTORESK'e eğilelim. Kısaca açıklayalım.
ALEGORİ:
Alegori, edebiyatta sık sık kullanılan, fakat özellikle metafor ve sembol gibi kavramlarla karıştırılabilen bir kavramdır. Bu konuda, teknik terimleri bir kenara bırakıp, biraz günlük bir cümle kurmak, alegori konusundaki bu sıkıntıyı ortadan kaldırabilir. Çok basit ve muğlak bir açıklamayla alegori, bir şeyden bahsediyormuş gibi gözüken, ama aslında tamamen farklı bir şeyden bahseden bir anlatı olarak tanımlanabilir.
Politik alegori, Ahlaki Alegori, Toplumsal alegori olarak üçe ayrılır. İsimlerinden anlaşılacağı gibi politik alegoriler politik konuları eleştirmek için, ahlaki alegoriler ahlaki değerleri eleştirmek için, toplumsal alegorilerde toplumların yaşayış biçimlerini, kurallarını, normlarını eleştirmek için kullanılır. Sorunları ele alır. Ana odağında sorun vardır.
Bu sorunları, gerçek dünyada var olandan tamamen farklı, gerçek dışı ve neredeyse '' Ne Alaka?'' kurgular ve karakterler vasıtasıyla ele alır.
Alegori ayrıca, Doç. Dr. Berat Açıl tarafından ''Hikayeleri birden fazla anlama gelecek şekilde kullanmak'' olarak da tanımlanmaktadır. Bu politik, ahlaki ve toplumsal alegori çeşitleri de kendi için Batılı Alegoriler, İslami Alegoriler ve Osmanlı Alegorileri şeklinde detaylandırılmıştır.
Batılı alegorilerde kişileştirme, iç çatışma ve arayış daha çok bulunmaktadır.
Arapça alegorilerin çoğu felsefidir, daha çok felsefi bir meseleyi tartışan alegorilerdir. Farsça eserlerde ise felsefi olandan tasavvufi olana geçiş görülmektedir.
Osmanlı’da ise alegoriler yüzde doksan beş, belki de daha fazla oranda tasavvufidir. Dolayısıyla Osmanlılar, tasavvufi olma hususiyetini Farisilerden almış görünmektedir.
Batılı alegorilerde yer alan teşhis, iç çatışma ve arayışa ek olarak, Osmanlı alegorisinin en temel özelliğinin metinlerarasılık olduğunu belirten Açıl, burada kast ettiği şeyin bir metnin içinde başka bir metni yoğurmak değil, daha basit anlamıyla, kendi metninde başka metinlerden söz etmek olduğunu ifade etmiştir. Zamansal ve mekânsal müphemiyet bu eserlerin ortak özelliklerinden bir tanesidir.
Buradan hemen kısaca ''Mecaz neden Alegori Değildir?'' Sorusuna girmek istiyorum;
Alegori tekniği böylece iyice açılacaktır. Sizlerle paylaşacağım makale bu konuda yardımcı olacaktır.
Özetlemek gerekirse;
Mecazda tek anlam esasken, alegoride en azından çift anlam esastır. Alegori ve mecaz arasındaki en önemli fark ise alegorinin söz sanatı değil, anlatım tekniği oluşudur. Mecaz bir söz sanatıdır ve kelimenin kendisiyle ilgilidir. Alegori ise metnin/hikâyenin tamamıyla ilgilidir.
Bir diğer akla gelen soruysa şu;
Kafkaesk Anlatım da bir çeşit Alegori Sayılabilir mi?
Kafkaesk anlatım, Kafka'nın stiline özgü olarak hikayelerinde anlatım akışının doğal bir parçası olarak bilinen ve algılanan gerçeklikten kopma, uzaklaşma durumunu ifade eder.
KAFKAESK:
Kafkaesk anlatımın içinde uzun bir felsefe serüveni ve ütopik kurguya rastlanabilir. İki tehlikeli kavram olan korku ve umutla harmanlanır, ayları ve yılları avucunun içinde kırar fakat görecelilikten başka hiçbir sonuca varmaz. Düşünülen ve eyleme geçirilen her şey, bürokrasinin gizli baskısı ve sessizlik, hepsi insanı gerçeklikten uzaklaşmaya iter. Son olarak da bu tanımlayamama, bu iki duvarın arasına sıkışmışlık ''Kafkaesque'' olarak karşımıza çıkar.
Umutsuzluk, yalnızlık, çaresizlik, korku, kuşku, suç, şüphe... Hepsinden önemlisi Kafkaesk, bir ''Belki'' ve bir çeşit ''Olabilir'' olarak özetlenmiştir.
Kafkaesk anlatım, akışının doğal bir parçası olarak, bilinen ve algılanan gerçeklikten kopma, uzaklaşma durumunu ifade eder.
PİTORESK:
İnsan aklında doğadan bir gerçek gibi hayal uyandırabilen, zihninde tıpkı hiperrealistik bir resme bakıyormuşçasına canlandırma yaşatabilen söz ya da yazı şeklinde özetlenebilir. Estetik etkiyi matematiksel düzen bağıntılarıyla değil de, doğadaki gibi bir rastlantısallıkla elde etmeye çalışan her tür sanatsal tutumu niteler.
Aynı tutum hemen hemen zamandaş olarak 18. yy. resim sanatında da görülür. Bu anlayıştaki resimler doğayı bir yandan "olduğu gibi" yansıtmaya çabalarken, öte yandan da, onu "yabani" olmaktan uzaklaştırmışlardır. Dolayısıyla, pitoreski romantizmden bağımsız düşünmek olanaksızdır. Pitoresk sözcüğü etimolojik olarak “resim gibi; resimsi” anlamına gelmektedir “durumu ve görünüşü resim konusu olmaya değer (görünüş)” açıklaması yer almaktadır.
Şiir sanatındaki kullanımıyla pitoresk, şiiri duygu ve düşüncenin soyut ifadesinden kurtararak onlara gözle görülür bir şekil vermektir.
Anlatıcı başlığı altında da MİMESİS - DİEGESİS - MİNETİK ve SENTAGMATİK - PARADİGMATİK anlatımı daha detaylı bir şekilde ele alacağız. Şimdi kısaca özetleyelim;
Hikayenizi kimin anlatacağınıza karar vermeniz, ön hazırlık aşamasında çok önemli. Siz mi anlatacaksınız? Eğer siz anlatacaksanız, olaylara şahit olmuş, yaşanırken orada bulunmuş ve yaşananlardan etkilenmiş bir anlatıcı mı olacaksınız? Yani hikayenin karakterlerinden biri mi olacaksınız?
Yoksa tüm olayları uzaktan gözetlemiş bir anlatıcı mı olacaksınız? Mesela bir komşu, ya da olayları yaşayan karakterlerle aynı sokakta dükkanı bulunan bir esnaf? Olaylara hiçbir etkisi bulunmayan, uzaktan gözetleyen ve ancak görebildiği kargını anlatabilen bir 3. Şahıs mı olacaksınız anlatırken? Mesela belgeselcilikte Fly On the Wall kavramı vardır. Bu şu demektir, belgesele kaydedilen olay ya da kişi her neyse ve kimse, kameralar ve belgesel ekibi o kişiyi ya da o olayı tıpkı duvara konmuş bir sinek gibi, hiçbir etkileri bulunmadan hatta belki kimsenin haberi olmaksızın izliyor, kaydediyor ve hiçbir yorum olmaksızın öylece ekrana taşıyor. Tıpkı belgeselcilikteki bu ''Duvardaki Sinek'' anlatımı gibi, olayların yaşandığı mekanda yer alan bir bitkinin gözünden mi? Bir sineğin, bir eşyanın gözünden mi anlatacaksınız?
Belki de Tanrı anlatıcı olmak istiyorsunuzdur. Her şeyi görmeye, duymaya ve bilmeye kadir, olayları yaşayan kişilerin bile haberinin olmadığı şeyleri bilen, hatta belki onların bir sonraki adımlarını bile önceden tahmin edip yorumlayabilen bir anlatıcı?
Elbette olayları bire bir yaşayan kişinin ağzından da anlatabilirsiniz. Bu anlattıklarınız gerçekten yaşanmış şeyler olmayabilir. Kurgulamış olabilirsiniz. Yine de bu kurgu gerçekten yaşanmış ve yaşayan da sizmişsiniz gibi, kahramanın dilinden konuşabilirsiniz.
İşte bu gibi anlatıcı çeşitlerini temsil eden bazı kavramlar mevcut.
MİMESİS - DİEGESİS - MİNETİK Anlatım:
Şimdi bu noktada Mimesis ve Diegesis i bir yerde düşünelim, Mimetik'i ve Diegetik'i ayrı bir yerde düşünelim.
Bir anlatıda öykülemenin yapılış tarzı, anlatı kipi (narrative modes) adını alır ve ‘anlatı mesafesi (narrative distance)’ ile ‘anlatı perspektifi (narrative perspective)’ olarak iki ayrı değişkeni içerir.
Anlatı mesafesi kavramı da kendi içinde ikiye ayrılır ve bunlar diegesis ve mimesis olarak adlandırılır. Kökeni Eflatun ve Aristo`ya kadar uzanan bu ayrımlamanın ilkinde, anlatıcı öyküsünü doğrudan anlatır ve bu tarz ‘diegetik' (digegetic) tarz olarak tanımlanır. Bu tarzda, anlatıcı kendisini doğrudan gösterir ve bizi anlatanın kendisi olduğuna inandırır; anlatışta olaylar birinci plandadır, diyaloglar dolaylıdır.
İkincisi ise ‘mimetik' (mimetic) tarz olarak tanımlanır. Burada, öyküyü doğrudan anlatan bir anlatıcı yoktur; örtük olan bir anlatıcı konuşanın kendisi olmadığı izlenimini vermeye çalışır. Bu yapılanma daha çok tiyatro, film gibi olayların doğrudan gösterilmesine dayanan dramatik anlatılarda kullanılır.
Epik şiirin başlıca anlatısal niteliği, ‘göstermek’ yerine ‘anlatmak’ üzerine kurulmuş olmasıdır. Bu kural bugün dünya sinemasında altın kurallardan biridir.
Platon, iki bin beş yüz yıl önce yazdığı Devlet adlı eserinde bu iki anlatım biçimini ‘mimesis’ ve ‘diegesis’ kavramlarıyla ayırt eder. 2 Anlatımın da mimetik türü, şairin anlattığı olayları ve karakterleri ‘göstermesine/taklit etmesine’ dayanırken, anlatımın diegetik türü şairin olayları doğrudan doğruya kendisinin anlatmasıdır.
Yani ilkinde olaylar ‘gözün uzamında’ düzenlenir ve sanki ‘şimdi’ oluyormuşçasına canlandırılarak ifade edilir.
O halde gözün uzamı, ‘tanık olma’ paradigmasında temellenir:
Olaylar, dinleyen/okuyan kişiye, sanki o an oradaymış ve olaylar kendi ‘şimdiki zamanında’ geçiyormuş yanılsamasını yaratır.
Bir anlatıda ‘anlatıcı’ ile ‘anlatılan’ arasındaki mesafenin seçimi ve uygulanan bakış açısının niteliği, öykünün biçimlenmesinin yani anlatı perspektifinin temel belirleyicileridir.
SENTAGMATİK - PARADİGMATİK Anlatım:
Sentagma ve paradigma Türkçedeki dil birimlerinin oluşturulmasında, çözümlenmesinde ve doğruluklarının sınanmasında önemli bir ölçüttür. Dilbilimine etki eden Göstergebilim kavramlarıdır. Anlatı ve Gösterge ilişikisi söz konusu olan tüm sanat dallarında kullanılır.
Sentagma “cümleden ses”e kadar birbirini izleyen ve aynı düzeye bağlanan dil birimleri arasında yatay ilişki.
Paradigma “cümleden ses” e birbirinin yerini alabilen ve aynı düzeye bağlanan dil birimleri arasında düşey ilişki.
Paradigma seçime, sentagma ise birleştirmeye (kombinasyon) dayanır. Özetle dikey paradigmatik eksen seçilen birimi belirler ve “sen ya da ben ya da biz ya da onlar”der ve bir dizi oluşturur. Yatay sentagmatik eksen “sen, ben, biz ve onlar” şeklinde bir dizim oluşturur. Paradigma dizi, Sentegma ise dizim olarak tanımlanabilir.
Prof. Dr. Mine Özyurt Kılıç'ın 2018 senesinde katıldığım Edebiyat Seminerleri'nde verdiği örnek Nazım Hikmet'in STRONTIUM 90 şiirindeki; ''... ete, ota, süte, umuda, hürriyete'' bölümüydü. Bu örneği paradigmatik anlatım için kullanmıştı.
Semih Fırıncıoğlu'da kendi blogunda yer alan İletişimde Seçim ve Sıralama başlıklı yazısında Sentagma ve Paradigma'yı şu şekilde açıklıyor;
''Diyelim ki ben birini ya da bir şeyi övmek istiyorum, uygun sıfatlar arıyorum. Zihnimde yerleşmiş paradigma kümelerini kolaçan ediyorum, karşıma bir ekip çıkıyor: yüksek, yüce, üstün, ali. Başka neler var diye bakınıyorum, bir küme daha geliyor: büyük, ulu, muhteşem, muazzam, haşmetli. Ardından, bir küme daha görüyorum: engin, hudutsuz, derin ufuklu. Bundan önceki bölümlerde anlatmaya çalıştığım işlemlerden geçerek bunlardan birini seçiyorum, sentagmama yerleştiriyorum, iletiyorum, vb.''
Son olarak, Türk Edebiyat'ında tanımlanan diğer anlatım türlerini de kısaca özetleyelim istiyorum.
Betimleyici Anlatım:
Betimleme, sözcüklerle resim çizme işidir. Görme, dokunma, işitme, tatma ve koklama duyularımız aracılığıyla varlıkların niteliklerini, bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir. Betimleme, varlıkların belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde canlandırmaktır. Betimleyici anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır. Betimlemede asıl olan görselliktir. Bu nedenle gözle algılanan renk ve biçim ayrıntılarına büyük yer verilir. Betimlemelerde yazar, nesnel olabileceği gibi gözlemlerine duygularını, yorumlarını katabilir; düşsel öğelerden de yararlanabilir.
Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak üzere ikiye ayrılır.
Kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere tahlil (ruhsal portre) denir.
Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere fiziksel (simgesel) betimleme denir.
Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, şiir gibi türlerde kullanılır. Kelimenin yan anlamına ve mecaz anlamlarına yer verilebilir.
Betimleme Pratiği Kazanmak İçin;
İlk kez 13 Temmuz 2017'de yazmaya başladığım betimleme serimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Telefonumun kamerasının bozulduğu günlerdi ve sosyal medya için aktif olarak mimari fotoğraflar çekip paylaşıyordum. Kameramın olmaması bana gördüm manzaraları, tıpkı fotoğrafını çekmişçesine anlatabileceğim, betimleyerek insanların o anın fotoğrafını görmelerini sağlayabileceğim bir yol denemiştim. Projenin adı Kameram Cortingen'di. Bugüne kadar o hesap üzerinden 35 adet siyah beyaz fotoğraf yayınladım. Daha doğrusu 35 farklı anı betimledim.
Öyküleyici Anlatım:
Yazarın amacı, okuyucuyu bir olay içinde yaşatmaktır. Öyküleyici Anlatım tekniğine hikâye etme de denir. Olay akışı vardır. Olaylar birbiri üzerine gelişir ve zaman durmadan geçer. Genellikle haber kipleriyle çekimlenmiş yüklemler kullanılır.
Bu teknikle yazılmış bir parçanın en önemli iki özelliği: Zaman akışının olması ve parçanın bir öyküden veya romandan alınmış izlenimi vermesidir.
Öyküleme yöntemi roman ve öykü gibi olay esaslı türlerde kullanılır. Bu teknik düşünce yazılarında pek görülmez. Bir durumdan başka bir duruma geçişi, hareketli bir yaşam kesitini bir olaya bağlı olarak anlatma yöntemidir. Öykülemelerde amaç, okuyucuyu olayların içinde yaşatmaktır. Yani okuru, öykünün kahramanlarından biriyle özdeşleştirerek kendini onun yerine koyarak (empati ile) bir görüşü benimsetmektir. Olay, öykünün belirleyici özelliğidir. Olaysız hiçbir anlatım öykü sayılamaz. Olay; insanların başından geçen, az rastlanan, merak öğesi uyandıran giriş, gelişme (düğüm) ve çözüm bölümleri bulunan anlatımlardır. Günlük konuşmalarımızda "Bak ne oldu..." diye başlayan tüm anlatımlar, güldürücü fıkralar, anekdotlar birer öyküdür.
Olay, kişi, mekân ve zaman ortak öğeleridir.
Olaylar birinci şahsın ağzından anlatılabilir.(Anlatıcı olay kahramanlarından biridir)
Sanat metinleri öyküleyici anlatımla yazılır.
Olaylar ilahi bakış açısıyla anlatılabilir.
Olaylar 3.şahsın ağzından anlatılabilir.(Olan biten bir kamera sessizliğiyle izlenip anlatılır Kişi, mekân ve zaman olay ve olay örgüsünü oluşturmak için kullanılan ögelerdir.
Öyküleyici anlatım hikâye, roman, anı, söyleşi, görüşme(mülakat) gibi metin türlerinde kullanılır. Öyküleyici anlatımda bir olayın olması şarttır.
Yaşanmış olaylarda olay zinciri, kurgulanmış olaylarda olay örgüsü vardır.
Üçüncü şahıs anlatımda anlatıcı her şeyi bilir. (Tanrı Anlatıcı)
Öyküleyici anlatım sanat metinlerinde ve öğretici metinlerde kullanılır.
Sanat metinlerinde anlatıcı kurmaca kişi öyküleyici metinlerde ise gerçek bir kişidir. Kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır.
Öğretici Anlatım:
Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla oluşturulan metinlerde başvurulan anlatım türüdür.
Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer verilmez.
Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime sahip olması gerekir.
İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.
Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır.
Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler gibi bölümleri vardır.
Açıklayıcı Anlatım:
Makale, fıkra, eleştiri ve deneme gibi öğretici özellikler gösteren türlere özgü bir anlatım biçimidir.
Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek, bir şeyler öğretmek amacına yöneliktir.
Açıklama, bilinmeyeni bilinir kılmaktır.Amaç doğrudan bilgi vermek olduğundan yazar sanatlı söyleyişlere, imalı sözlere pek yer vermez. Açık, anlaşılır bir dil kullanır. Soyutlamalardan, kişisellikten kaçınır.
Açıklayıcı anlatım biçiminde amaç bilgilendirme, öğretme olduğundan düşünceyi geliştirmek ve konunun daha iyi biçimde anlaşılmasını sağlamak için "tanımlama, örnekleme, tanık gösterme ve karşılaştırma" gibi düşünceyi geliştirme yöntemlerine başvurulur.
Ansiklopedilerde, ders kitaplarında daha çok bu tür bir anlatım görülür.
Klasik paragraflarda yani giriş, gelişme, sonuç cümlelerini içeren paragraflarda bu yönteme başvurulur. Önce giriş cümlesiyle konu ve bakış açısı verilir, sonra gelişme cümleleriyle yardımcı düşünceler aktarılır ve ana düşünce belirtilir.
Paragraflarda ana düşünce genellikle sonda bulunur ilkesine uygun bir anlatım yöntemidir.
Tartışmacı Anlatım:
Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
Gereksiz ifadelere yer verilmez.
Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler kullanılmaz.
Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.
İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde işlenmeye daha elverişlidir.
Fıkra, deneme, makale, röportaj gibi türlerde kullanılır.
Yeteneğe, bilgi ve deneyime göre yöntem belirlenir.
Eleştirici bir bakış açısıyla yazılırlar.
Anlatım tarzı sohbete varabilir.
İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler kullanılır. Bu tekniği kullanan yazarın amacı, okuyucunun herhangi bir konudaki fikrini değiştirmektir.
Bir konu üzerinde en az iki görüş vardır. Bu görüşlerden birisi yazarın görüşü, diğeri veya diğerleri başkalarının -belki de okuyucunun- görüşüdür.
Yazar değişik yöntemler kullanır, deliller getirir, ispatlar yapar ve parçanın sonunda kendi görüşünü haklı çıkarır.
Bu teknikle yazılmış parçalarda genellikle karşılıklı konuşma havası vardır. "Bence, bana göre, kanımca, bana öyle geliyor ki" gibi öznel yargı bildiren sözler dikkati çeker.
Tartışma yönteminde tez ve antitezin önemini belirtmek, doğruluğu konusundaki kuşkuları yok etmek için kullanılır.
Hızlı ve ekonomik okumalarda antitez bölümünün atlanması ana düşünceyi kavramayı engellemez.
Kanıtlayıcı Anlatım:
İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul ettirme amaç edinilir.
Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir.
Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek ve üzerinde durulan konudan uzaklaşmamak için bazı kelime, kelime grupları ve cümleler tekrar edilir.
Konuşmacı ve yazar üzerinde durduğu konuyu aydınlatmak ve düşüncelerini kabul ettirmek için örneklere başvurur.
Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak maksadıyla farklı kişilerin düşüncelerine müracaat eder.
Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında kullanılır.
Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır. "Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma " gibi düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.
Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür düzeyi ve beklentileri önemlidir.
Lirik Anlatım:
Genellikle şiir, roman, hikâye, tiyatro gibi edebî türlerde başvurulan, duyguların ön planda olduğu anlatım türüdür. Öyküleyici anlatımda bir olay ya da durumun anlatılması, betimleyici anlatımda kişi, durum ya da varlıkların resmedilmesi, lirik anlatımda ise duyguların ifade edilmesi söz konusudur. Lirik anlatımlarda kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamlarıyla kullanılır ve dilin "heyecana bağlı işlev"inden yararlanılır.
Lirik anlatımda dil "heyecana bağlı işlev"de kullanılır.
Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok şiir, roman, hikâye, tiyatro türlerinde kullanılır.
Öyküleyici anlatımda bir olay ve durumun anlatılması; betimleyici anlatımda kişi, durum ve varlıkların betimlenmesi; lirik anlatımda ise duyguların ifade edilmesi esastır.
Coşku ve heyecana bağlı anlatımlarda kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır.
Öyküleyici anlatımlarda olay ve durumlar anlatılırken duygusal düşünceler katılmaz. Coşku ve heyecana bağlı anlatımda duygular ve içinde bulunulan ruh hali yansıtılır.
Destansı (Epik) Anlatım:
Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır.
Destan türünün yiğitçe havası vardır.
Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır.
Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir.
Etkileyici bir özellik taşır.
Sürekli hareket vardır.
Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler.
Şiir, destan, roman, hikâye, tiyatro, destansı anlatımın kullanıldığı türlerdir.
Anlatımda abartıya yer verilebilir.
Sanatlı bir dil kullanılır.
Emredici Anlatım:
Açıklayıcı ve öğretici yönleri de bulunan emredici anlatımda emir, öneri, telkin anlamı taşıyan ifadelere yer verilir. Bu tür anlatımda dil, "alıcıyı harekete geçirme" işleviyle kullanılır. Sosyal yaşamın düzenlenmesinde, trafik kurallarında, bazı eşyaların kullanma kılavuzlarında, ilaçların kullanma kılavuzlarında emredici anlatım kullanılır.
Dil alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılır.
Emir, telkin, öneri anlamı taşıyan ifadeler yer verilir.
Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır.
Cümlelerde fiiller hakimdir.
Uyulması beklenen bir üslubu vardır. (Zorlama anlamı vardır)
Sosyal hayatın düzenlenmesinde emredici anlatım kullanılır.
Trafik kuralları, bazı eşyaların kullanma kılavuzları, ilaçların kullanma kılavuzları emredici anlatıma örnek verilebilir.
Düşsel (Fantastik) Anlatım:
Düşsel anlatımda konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip, hayal ürünüdür.
Zaman belirli ya da belirsizdir; olağanüstü özelliklere sahip olabilir.
Mekân, olağanüstü, düşsel öğelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir.
Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte olabilirler.
Düşsel anlatımda hayal, varsayım, abartma, kişileştirme gibi unsurlar çok kullanılır.
Daha çok di' li veya miş'li geçmiş zaman kipi kullanılır. Örnekler: Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Gora, E.T,Yıldız Savaşları
Düşsel Anlatımla; Düşsel Olmayan Metinlerin Benzer Yönleri: Her iki anlatımda da yapıyı meydana getiren ögeler (kişi, zaman, mekan ve olay örgüsü) aynıdır.
Farklılıkları:
Konu;
Düşsel anlatımda konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip,hayal ürünüdür. Düşsel olmayan anlatımda konu; yaşanmış ya da yaşanabilir olmalıdır. Günlük yaşama ait unsurlar konu olabilir.
Tema;
Düşsel anlatımda tema; hayali unsurlardan oluşur
Düşsel olmayan anlatımda tema; konuyla ilgili olarak günlük yaşama ait, yaşanabilir özelliktedir.
Zaman;
Düşsel anlatımda zaman; belirli ya da belirsizdir. Bazen zaman ötesi nitelikler taşır. Düşsel olmayan anlatımda zaman; belirli ya da belirsizdir. İçinde bulunduğumuz zamanın özelliklerine sahiptir.
Mekan;
Düşsel anlatımda mekân; olağanüstü, düşsel ögelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir.
Düşsel olmayan anlatımda mekân; olağanüstü düşsel ögelerden uzak sıradan, günlük yaşamda karşılaşacağımız mekânlardır.
Kişiler;
Düşsel anlatımda kişiler; çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte olabilirler.
Düşsel olmayan anlatımda kişiler; gerçekte olabilecek, sıradan, günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz kişilerdir.
Gelecekten Söz Eden Anlatım:
Gelecekten söz eden anlatımın kullanıldığı metin türleri: roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi metinlerdir.
Gelecekten söz eden metinler varsayım ile oluşmuştur.
Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin yapılabilir.
Olandan çok olması istenilen anlatılır.
Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve düşünceler (ütopya) anlatılır.
Genellikle gelecek zaman ifadesi kullanılır.
"Gelecekten söz eden anlatım" ile "Düşsel anlatım" arasındaki benzerlik ve farklılıklar:
Gelecekten söz eden anlatımda ve düşsel anlatımda kişinin kendi hayal dünyasındakiler dile getirilir ve buna göre bir anlatım yolu seçilir. Düşsel anlatımda gerçeklikle ilgisi olmayan tamamen çağrışımlara dayalı olaylar, kişiler, zamanlar anlatılır ve bu yapı unsuruyla konu ve tema oluşturulur. Gelecekten söz eden anlatımda ise gerçeklerden yola çıkılarak tahmine dayalı bir anlatım yolu benimsenir. Yani gelecekten söz eden anlatım gerçeğe daha yakındır.
Söyleşmeye Bağlı Anlatım:
Jest ve mimikler anlatımın gücünü arttırır.
Sohbet, mülakat ve diyalog, monolog metinleri söyleşmeye bağlıdır.
Karşılıklı konuşmalar, bağlama ve konuşulan kişiye göre değişebilir.
Görme ve işitmeyle kurulan iletişim önemlidir.
Vurgu ve tonlama önemlidir.
Hikâye, Roman, Tiyatro, Röportaj, Monolog söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı metin türleridir.
Roman, hikâye ve tiyatrolardaki karşılıklı konuşmalara diyalog, iç konuşmalara ise monolog denir. Tekrarlar söyleşmeye bağlı anlatımlarda ifadeyi kuvvetlendirir.
Söyleşmeye bağlı metinlerde anlatımın süresi sınırlandırılmalıdır.
Mizahi Anlatım:
Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir.
Ses, taklit, hareket ve konuşma önemlidir.
Mizahi unsurlarda gerçekten sapma vardır.
Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir.
Amaç okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir.
Roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi türlerde kullanılır.
Mizahi anlatımlarda dil bir olayı anlatmak için kullanılır. (sanatsal, edebi işlevlerde kul.)
Türk Edebiyatındaki Anlatı Türleri hakkında detaylı bilgi ve örneklendirmeli açıklamalar için tıkla!
merhaba zeynep, senaryo eğitimleri blog ve videolarının devamı gelecek mi?