top of page
Yazarın fotoğrafıZeynep Dilara

“Yaz, yoksa yok olacağız.”

İşte bu cümle senin %60 indirim kodun…

Dilerim geçtiğimiz 13 yılda beni motive ettiği gibi seni de motive eder, içinde yankılanır, hep kulağında kalır. Seni, bu indirim kodu ile 2024 yılı sonuna kadar açılacak olan Tamamlayıcı Rehberlikle Senaryo eğitim gruplarından herhangi birine %60 indirimle kayıt olmaya davet ediyorum.


Neden indirim kodu olarak bu cümleyi seçtiğimi seninle paylaşmak istiyorum. “Yaz, yoksa yok olacağız.” Tüm kalbimle inandığım ve hayatıma Wim Wenders’in 2011 tarihli belgesel filmi Pina’yı gördükten sonra giren çok güçlü bir ifade.


70’li yıllara, bugüne ve çok uzun bir geleceğe önemli izler bırakan, dans tiyatrosunun evrimini başlatmış alman dansçı ve koreograf Pina Bausch’un, dansın önemini vurgulamak amacıyla kullandığı ve tam olarak ilk kez ne zaman dile getirdiği bilinmeyen sözü, filmin tag-line cümlesiydi;



"Dance, dance otherwise we will lost"



“Dans et, yoksa kaybolacağız” diyordu.


Pina Bausch’un kendi adını taşıyan bu belgeselde karşımıza çıkan söz, benim de “Yaz, yoksa yok olacağız.” şeklinde kendi felsefeme uyarladığım, sıklıkla kendime söylediğim, her gün bana kalem kağıt tutturan bir söze dönüştü.


Özellikle sinema ve televizyon yazarları olarak, biyografik hikayeler yaratırken önemini tekrar tekrar hissettiğimiz yazılı hafıza arşivlerinin, ülkemizde ne kadar zayıf ve yetersiz olduğunu biliyoruz. Bunu, reklam yazarlığı kökenli bir sinema televizyon yazarı olarak da onaylayabilirim. Kurumsal tanıtım filmleri için metin yazarlığı yaptığım iki yıllık uzun bir dönemin sonunda fark ettim ki, günlük tutmak, hafızayı yazarak kaydetmek, tarihin akışına kendi notlarınla eşlik etmek gibi rutinler ve anlayışlar, hiç de benim kendi deneyimimden hareketle inandığım kadar yaygın değil ve bu bizim ülkemiz için çok da gelişmemiş bir kültür.


Ölen öldüğüyle kalıyor, kaybolan sırlarla kayboluyor, kimse arkasında iki satır yazılı bir şey bırakmanın gayesini taşımıyor, mektuplaşma çok yaygın değil, kimse kimseye defter hediye etmiyor, kimsenin kendine ayırdığı bir yazma süresi yok, sabah sayfaları müthiş bir lüks pek çoğu için, genellemelerin ötesinde bir gerçeklikle, Türk insanı okumuyor, yazmıyor.


Sanki kimsenin öğrenecek ya da söyleyecek bir şeyi yokmuş gibi ama bir yandan da herkes çok fazla konuşuyor ve fikir beyan ediyor. Lafı uzay boşluğuna savurmak, o lafı bize geri gösterecek bir kağıt parçasına kondurmaktan kolay elbette, gel de aklından geçenle, ağzından çıkanla her gün yeniden yüzleş…

Tarihi sırlarla, anlatılmayanlarla, çarptırılmış gerçeklerle ve kimsenin bilmediği belki de tüm gidişatı değiştirecek küçük ayrıntılarla dolu bir ülke, hafızanın sahip çıkılan, korunan, sakınılan bir şey değil tam tersine öldürülmeye çalışıldığı, herkesin her güne bir şeyleri unutmaya çalışarak başladığı, insanına her gün hafızasını sıfırlatacak şoklar yaşatan bir ülke. Gündemi karanlık, kirli, sanki hiçbir şeyin bir kutsallığı yok, ne bugünün, ne geçmişin ne de geleceğin bir anlamı var, müthiş bir zaiyat, zarar, ziyan, her gün bitirilmek, unutulmak için yaşanıyor, yarından kimsenin haberi yok, bugün daha gecesinde unutuldu.


O yüzden senin her gün yazman, sen farkında ol ya da olma, bugüne dair hislerinin, gözlemlerinin, düşüncelerinin kaydını tutman ve bulduğun ilk fırsatta bu gözlem, duygu ve düşüncelerin ürünleri olarak ortaya çıkacak hikeleri, diğerlerine ulaştırman, her geçen gün daha da hayati bir zorunluluğa dönüşüyor. Yazmak gayen her ne olursa olsun, atıp alevler içinde yakmadıkça, yazdıklarını geleceğe taşıdıkta ve sahip çıktıkça, yazdığın her şey, geleceğe bir rehber görevi görecek. Buna inanman lazım.


Sadece kendi evlerimizden dışarı doğru deneyimlediğimiz bir içten dışa Türkiye deneyimi bile bugün yazılması, anlatılması ve gösterilmesi çok değerli deneyimler. Hepimiz ailemizle, evimizle, mahallemizle, aşklarımızla, iş yerlerimizle, arkadaşlarımızla, dünya görüşümüzle ilgili gerçekten dürüst şeyler yazıyor olabilsek, bundan sadece 5 yıl sonra ortaya çok dürüst ve çok gerçek bir Türkiye tarihi çıkarabiliriz. Buna gerçekten çok yürekten inanıyorum.


Yazmazsak, bizler gibi insanlar bu ülkenin zamanından hiç geçmemiş, hiçbir şey görmemiş, duymamış, düşünmemiş, yorumlamamış, fark etmemiş, anlamamış, ifade etmemiş, dokunmamış, yanmamış, kırılmamış, dökülmemiş, iyileşmemiş, iyileştirmemiş olacaklar.


Yok olacağız, sanki hiç var olmamış gibi.

Bu sebeple, Yazabilirsin’in kuruluşunun ilk gününden beri savunduğu, “Bilgi bu kadar ulaşılamaz olmamalı…” ideali gereği, özellikle Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu karanlık günlerde seni yazmaya, dürüstçe yazmaya, kendi gerçeğini yazmaya, kişisel hikayelerini hayata geçirmene cesaretlendirmek ve cüretine destek vermek için, tamamlamana rehberliğimle katkı sağlamak, yardım etmek için, Kasım ayı itibariyle bir araya getireceğim tüm eğitim gruplarında yaklaşık %60 indirim yapmaya ve 5 haftalık eğitim kayıt bedelini 5.000,00 TL olarak sabitlemeye karar verdim.


  • Bana “Yaz, yoksa yok olacağız.” ifadesini bir indirim kodu olarak eğitim kayıt talebi e-postasında belirten herkes, bu indirimden faydalanabilecek.


Kayıt talebini, yazabilirsin@zeynepdilara.com adresine gönderebilirsin!

132 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


Tüm kalbimle yazdıklariniza katıliyorum bugünden itibaren hergün her ne olursa yazacagım acılar icimi kanırtsada yazscagım tesekkurler

Like
bottom of page